Ege’nin Kalbinde 10 Antik İyon Kenti

Ege kıyılarında güneşin altında parlayan sadece deniz değil… Aynı zamanda binlerce yıllık bir medeniyetin izleri de bu topraklarda yaşıyor.

Antik çağlarda bilim, sanat ve özgür düşüncenin merkezi olan İyonya, 12 büyük kentten oluşuyordu ve bunların tam 10 tanesi günümüz Türkiye sınırları içinde yer alıyor.

İşte Ege’nin büyüsünü tarihle birleştirmek isteyenler için keşfedilmesi gereken o 10 eşsiz İyon kenti:

1. Ephesos (Efes) – İzmir / Selçuk

Dünyanın en büyük açık hava müzelerinden biri. Artemis Tapınağı, Celsus Kütüphanesi ve 25 bin kişilik tiyatrosuyla antik dünyanın yıldızı.

2. Miletos – Aydın / Didim

Felsefenin beşiği, Thales’in memleketi. Bilimin doğduğu bu şehirde antik liman, agora ve tiyatro dikkat çeker.

3. Priene – Aydın / Söke

Simetrik şehir planıyla döneminin en ileri kentlerinden. Bafa Gölü manzarasıyla büyüler.

4. Smyrna – İzmir (Kadifekale – Agora)

İzmir’in merkezinde antik bir dünya. Roma dönemi agorası hâlâ ayakta.

5. Teos – İzmir / Seferihisar (Sığacık)

Sanatçılar ve şairler kenti. Dionysos Tapınağı ve tiyatrosu görülmeye değer.

6. Klazomenai – İzmir / Urla

Zeytinyağının anayurdu. Antik pres sistemi hâlâ sergileniyor. Denize nazır kazı alanı etkileyici.

7. Phokaia – İzmir / Foça

Denizcilikte öncü, koloniciliğin kurucularından. Günümüzde balıkçı tekneleriyle aynı ruhu koruyor.

8. Kolophon – İzmir / Menderes

Yakınındaki Claros kehanet merkeziyle birlikte görülmeli. Antik İyon’un gizemli duraklarından.

9. Erythrai – İzmir / Ildırı (Çeşme)

Ege’nin en huzurlu köylerinden birinde, antik tiyatro kalıntıları ve taş duvarlar sizi zamanda yolculuğa çıkarır.

10. Lebedos – İzmir / Seferihisar Kıyısı

Bugün büyük kısmı su altında. Sanatçıların ve filozofların sığınağı olarak bilinir.

Tarihle iç içe bir yaz tatili planlıyorsan, bu kadim kentlerin izini sürmeye ne dersin?
Gün batımında antik bir tiyatroya oturmak, binlerce yıl öncenin izlerini taş sokaklarda hissetmek...

Bizim Gözümüzden İyonya: Zamanın İçinden Geçmek

Bu kentleri adım adım gezerken anladık ki İyonya, sadece antik taşlardan ibaret değil. Her bir şehrin ruhu var… Ve bu ruh, geçmişten bugüne hâlâ yaşıyor.

Efes’te Celsus Kütüphanesi önünde durup gökyüzüne baktığımızda, tarih kendini hissettirdi. Milet’in sessizliğinde felsefenin doğduğu o anları düşündük. Priene’de taş sokaklarda yürürken zaman durmuş gibiydi.
Klazomenai’de zeytin kokusu eşliğinde denize bakarken, doğayla tarihin nasıl iç içe geçtiğini daha iyi gördük.

Foça’da denizciliğin, Urla’da zanaatkârların, Seferihisar’da sanatın izini sürdük. Erythrai’de gün batımı bir başka güzelken, Teos’ta Dionysos’un izlerini rüzgarda duyduk sanki.

Her durakta yalnızca bir kent değil, bir yaşam biçimiyle karşılaştık.
İyon kentlerini gezmek, geçmişle bir bağ kurmak gibi… Gözlerimizi kapattığımızda agora kalabalığını, tiyatrodaki alkışları, limana yanaşan tekneleri hayal edebildik.

Ege kıyılarına tatil için değil, kendimize yeni anlamlar katmak için gelmişiz gibi hissettik. Ve fark ettik ki, bu topraklarda yürürken sadece biz değil, binlerce yıl öncesinin sesi de hâlâ yankılanıyor.

Hepsi bu rotalarda mümkün.